Hz. Nuaym’ın taktiği müspet neticesini vermeye başladı.
Plân gereği, Benî Kurayza Yahudileri, müşriklerin ileri gelenlerinden rehin almak üzere yetmiş kişi istediler; onlar ise, bunu yine Hz. Nuaym’ın tâlimi üzere reddettiler. Haliyle, bu durum aralarını açtı. Her iki taraf da, “Demek, Nuaym’ın söyledikleri doğruymuş!” diyerek aralarındaki münâsebetleri kestiler.
Benî Kurayzalar, aynı şekilde Gatafanlardan da rehine istediler. Onlar da reddedince, plân başarıyla neticelenmiş oldu.
Son Çarpışma ve Allah’ın Nusreti!
Müşrik ordusu son defa, var gücü ve bütün şiddeti ile hendeğin her tarafından hücuma geçti. Çarpışmalar çok şiddetli oluyordu. Karşılıklı ok ve taş atışlarıyla taraflar birbirlerini yıldırmak ve püskürtmek istiyorlardı.
Harbin bütün şiddetiyle devam ettiği bu nâzik anda, Resûl-i Kibriya Efendimiz, ridâsını üzerinden yere atıp, ellerini Kadîr-i Mutlak’a açarak şöyle dua ediyordu:
“Ey kitabı (Kur’an’ı) indiren, hesabı en çabuk gören, kavim ve kabileleri bozgunlara uğratan Allahım! Şu kabileleri de hezimete uğrat; sars onları Allahım! Onlara karşı bize yardım et! Allahım! Sen, bu bir avuç Müslümanın helâkını dilersen, artık sana ibadet edecek kim kalır?”[38]
O gün çarpışma bütün şiddetiyle devam etti. Artık hava kararmış, taraflar karargâhlarına çekilmişlerdi. Gecenin karanlığında Hz. Cebrail (a.s.), Peygamber Efendimize geldi ve düşman ordusunun estirilen bir rüzgârla perişan edileceğini müjdeledi. Müjdeyi alan Resûl-i Ekrem, iki dizi üzerine çöktü, ellerini kaldırarak nusretini ulaştıran Cenab-ı Hakk’a, “Bana ve ashabıma merhametinden dolayı, sana hadsiz şükür ve hamd olsun Allahım!” diyerek şükrünü takdim etti.
Müşrikler Perişan Oluyor!
Cumartesi gecesi idi.
Geceyle birlikte, müşrik ordusunun bulunduğu sahada dondurucu bir rüzgâr gürlemeye başladı. Bu, en soğuk kış gecelerinde esen bir dondurucu rüzgârdı. Müşriklerin gözleri toz ve toprakla doldu. Kap kacaklar uçuşuyor, çadırlar sökülüyor, atlar develer birbirine karışıyor, gözler birbirini göremiyordu.[39]
Düşmanı artık müthiş bir korku ve panik havası sarmıştı. Şaşırmışlardı. Bozgun evvela Kureyş müşrikleri cephesinde başladı. Askerlerden önce, Komutan Ebû Süfyan devesine atladı ve “Hemen göç ediniz; işte, ben gidiyorum!” diyerek Mekke’ye doğru yola koyuldu. Kureyş ileri gelenleri kendisini kınamasalardı, belki de tek başına doludizgin orduyu terk edip gidecekti. Kavminin ileri gelenlerinin ayıplamasına uğrayan Ebû Süfyan, tek başına gitmekten vazgeçti ve geri döndü. Ne var ki artık orduda bozgun havası başlamıştı ve durdurulacak gibi değildi. Askeri toparlamak için gösterilen gayretler neticesiz kaldı. Süratle toparlanıp Mekke yolunu tutmaktan başka yapabilecekleri hiçbir şey kalmamıştı; öyle yaptılar.
Sadece takip edilmekten korktuklarından, henüz o sırada müşrikler safında Müslümanlara karşı savaşan Amr b. Âs ve Hâlid b. Velid, iki yüz kişilik bir süvari birliğiyle geride kaldılar.[40]
Kureyş müşrikleri gerisingeri kaçınca, kendileriyle ittifak etmiş bulunan diğer kabileler de ordugâhtan ayrılıp yurtlarına döndüler.
.
Video silinirse youtube’da ara: hendek savaşı radyo tiyatrosu
Peygamber Efendimiz ve Müslümanlara yapılan bu İlâhî yardımdan Kur’an-ı Kerim’de şöyle bahsedilir:
“Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın: O zamanda —ki, size düşman orduları saldırmıştı— da size onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular (melekler) göndermiştik. Allah, ne işlerseniz hepsini hakkıyla görendir.”[41]
Resûl-i Ekrem’in Cenab-ı Hakk’a Şükrü
Düşmanın büyük bir hezimete uğrayıp çekilmekte olduğunu gören Fahr-i Âlem Efendimiz, tebessümler arasında, yardımı gönderen Cenab-ı Hakk’a hamd ve şükrettikten sonra şöyle dedi:
“Allah’tan başka ilâh yoktur; yalnız bir O vardır. Allah, ordusunu aziz kıldı; kuluna da yardım etti. Tek başına da Ahzab’a (Arap kabilelerine) galebe etti!”[42]
Müşrik ordusunun hiçbir müspet netice alamadan eli boş döndüklerini, Kur’an-ı Kerim bize şöyle haber verir:
“Allah (Hendek Savaşı’ndaki) o kâfirleri, hiçbir zafere erdirmeden öfkeleriyle geri çevirdi. Böylece Allah, savaş yükünü mü’minlerden kaldırdı. Allah, Kâvî’dir [her şeye gücü yeter], Azîz’dir [her şeye galiptir].”[43]
Zafer, Müslümanların!
Bir ay kadar süren çetin bir çarpışma ve muhasara, böylece, Allah’ın yardımıyla sona ermişti. Düşmanlar perişan edilirken, Müslümanlara da rahat bir nefes alma imkânı doğmuştu. Küffâr ordusunun bu dönüşü, artık bütün dönüşlerin başlangıcı sayılacaktı. Bundan böyle Müslümanlar üzerine yürüme cesaretini kendilerinde bulamayacaklardı. Zira, Bedir, Uhud ve işte Hendek gibi üç büyük savaşta mü’minlerin ne derece kuvvetli olduklarını ve onları bundan böyle mağlup etmenin kolay olmayacağını anlamış oluyorlardı.
Gerisingeri dönen müşrik ordusunda hâkim hava, ye’s, keder ve üzüntü iken mü’minler arasında ise tam bir bayram havası vardı. Herkes memnun ve mesrurdu. Bunca yorucu çalışma, sebat ve cesaret ile çarpışmanın neticesini böylesine güzel bir surette elde etmekle, gönül huzuru içinde Rablerine, hamd ve şükrediyorlardı. Hz. Resûlullah’ın şu müjdesi ise, sevinçlerini kat kat artırıyordu:
“Bundan sonra biz gidip onlarla çarpışacağız; artık onlar, gelip bizimle çarpışamayacaklardır!”[44]
Resûl-i Ekrem’le birlikte mücahitler bayram havası içinde, hendekten şehre döndüler.
Şehit ve Ölü Sayısı
Bu muharebede mücahitler yedi şehit vermişlerdi; kâfirlerden ise dört ölü vardı. Şehit olan sahabelerin hepsi de ensardandı.
[38] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 74; İbn Kesir, a.g.e., c. 3, s. 214.
[39] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 71.
[40] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 69.
[41] Ahzab, 9.
[42] Buharî, Sahih, c. 3, s. 33.
[43] Ahzab, 25.
[44] Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 4, s. 262.