Bir gün Süleyman Peygamber (a.s.) bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar. Karınca da, “Bir buğday tanesi yerim” diye cevap verir. Cevabın doğru olup olmadığını kontrol etmek isleyen Süleyman Peygamber (a.s.) karıncayı bir şişeye koyar. Yanına da bir buğday tanesi koyarak hava alacak şekilde şişeyi kapatır. Ondan sonra da bir yıl bekler. Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yansım da bırakmıştır. Kendi kendine meraklanır. Acaba neden yemedi? Bunun üzerine Hz. Süleyman (a.s.) karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar. Karınca da, “Daha önce…
Read MoreYıl: 2008
Hz. Ömer’i Ağlatan Çocuk
Bir yaz günüydü. Hava sıcak mı sıcaktı. Arabistan çölleri sıcağın tesiriyle âdeta kaynıyordu. “ Ezan vakti yaklaşmıştı. Emîru’l- Mü’minîn (Mü’minlerin Devlet Reisi) Hz. Ömer (r.a.), ağır ağır Mescid-i Nebevi (Peygamber Mescidi)’ye doğru gidiyordu. Bu sırada bir çocuğun süratli adımlarla yürüdüğünü gördü. Acaba çocuğun bir ihtiyacı mı vardı? Bu telâşın sebebi neydi? Halkın dertlerine çare bulmayı kendisine kutsal bir görev sayan Halife Hz. Ömer, çocuğa sordu: “- Yavrucuğum! Nedir bu telaşın, bir derdin mi var, niçin bu kadar hızlı gidiyorsun?..” Çocuk, Hz. Ömer (r.a.)’i tanıyamamıştı: “- Camiye gidiyorum amcacığım,” diye cevap…
Read Moreİpin Hesabı
Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. “Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum” diye vasiyet etmiş. Öldüğünde “Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?” diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal, -Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum.” diye düşünerek kabul etmiş. Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. “Nasıl olsa bu ölü elimizde… Biz şu canlı olandan başlayalım” demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar. -O ip…
Read MoreHiç olmazsa safımız belli olur
Kral Nemrud İbrahim peygamber’in ateşte yakılması emrini verdikten sonra meydan yere odunlardan büyük bir yığın yapılmış. Odunları tutuşturmuşlar sonra. Alevler o kadar yükselmiş ki bulutların tutuşacağını sanmış çocuklar. Korkmuş kaçmış bütün hayvanlar. İbrahim Peygamber’i mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış askerler. Atacaklarmış ki Nemrud’un ne güçlü bir kral olduğunu anlasın, görsün; bir daha ona karşı gelmesin İbrahim Peygamber. Bu sırada bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile koşa koşa gidiyormuş. Hem de boyu göklere varan cehennemi ateşe doğru. Gökte uçan ve gagasında ateşe atmak üzere bir dal parçası taşıyan…
Read MoreHz. İbrahim’in rüyası
Hz. İbrahim (as), eşi Hacer’le birlikte “ekin bitmez bir vadi”ye bıraktığı oğlu İsmail ile ilgili bir rüya görür. Rüyasında oğlunu kurban etmesi gerektiği kendisine ifade edilmektedir. Kendi açımızdan olayı değerlendirecek olursak ortada aşılması çok zor bir imtihan bulunmaktadır: Emri yerine getirmek veya oğul sevgisiyle ihmale yönelmek. İkinci şık Hz. İbrahim için muhaldi. O evlat konusunda imtihanı, İsmail’ini bebek yaşta kuş uçmaz kervan geçmez bir mekanda yapayalnız bırakırken vermişti. İsmail’ini yanına alıp, onu kurban edeceği mekana doğru yürümeye başladı. Bundan sonrasını Kur’an’dan takip edelim: “Oğlu İsmail kendisi ile yürüyecek yaşa ulaşınca…
Read Moreİki kardeş
Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış…. Büyüğü Halil…. Küçüğü ise İbrâhim… Halil, evli çocuklu. İbrahim ise bekârmış… Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin… Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş.. Bununla geçinip giderlermiş… Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı. İkiye ayırmışlar…. İş kalmış taşımaya…. Halil, bir teklif yapmış : İbrahim kardeşim ; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle. Peki abi demiş İbrahim… Ve Halil gitmiş çuval getirmeye… . O gidince, düşünmüş İbrahim: Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine Böyle demiş ve, Kendi payından bir miktar atmış…
Read MoreMısır seferi
Mısır seferi sırasında, Sina çölüne girmekte tereddüt gösteren askerlerine kesin hareket emrini veren Yavuz Sultan Selim, hiç beklemeden atı Kara dumanı uçsuz bucaksız çöl denizine sürdü. Arkasından da koca Osmanlı ordusu düğüne gider gibi alevli Sina çölüne daldı. Kum fırtınaları etrafı kasıp kavuruyordu. Gündüzleri dayanılmayacak kadar sıcak, geceleri ise dondurucu soğuktu. Ordu bu şekilde yok almaya devam ederek çölü yarıladı. Herkes suyunu idareli kullanıyor, teyemmüm yapılarak namaz kılınıyordu. Bir ara Yavuz Sultan Selim birden bire atı Kara dumandan yere atladı. Onu gören başta vezir-i azam Sinan Paşa olmak üzere Anadolu…
Read More